21 Mayıs 2012 Pazartesi

Fatura ve Fiş Kesmeyip Uyanık Geçinenlere Sinir Oluyorum

Genelde kadın satıcılar, esnaflar, iş yeri sahipleri profesyonellikten bir km uzak oluyorlar...
Bi kere parayı çok seviyorlar.. Gerçi bu devirde parayı sevmeyen mi var.. ama kadın iş yeri sahipleri daha bir başka seviyor... Resmen para ile aralarında aşk ilişkisi oluyor.. (Sevgili Nur sen istisnasın)
Müşteri kavramı onların için yürüyen dolar, euro,tl gibi...
Asabım bozuluyor..
Tek bir örnek üzerinden gitmiyorum..
Bu ara sadece farkındalığım arttı...
Geçen bebekte abimle yürürken badem ezmesi aldı, önce fiş vermediler fiş isteyincede hemen verdiler hiç itiraz etmediler.. Abim dediki bak sakın fiş almamazlık yapma bu ürün 100 liralıksa bunun 18 tl sini devlete vergi olarak vermeleri gerekiyor.. Bu bizim vatandaşlık görevimiz dedi ki okuldada bunu sık sık hocalarımız hatırlatırdı.. Bazı sektörlerde % 8 bazılarında % 18 artık o aralığı ve sektörleri hatırlamıyorum..
Şimdi dikkat ettim genelde kadınlar bu vergi olayından çok çok uzaklar..
Kadın terziler, modacılar, kuaförler, çeyizciler, butik sahipler vs.. 
Fiyat veriyorlar, ödüyorsunuz fiş veya fatura istediğinizde + %8 kdv de ödemelisiniz diyorlar..
Nassı yani diyorum..
Mantıklı düşünmeye çalışıyorum..
Marketten bir ürün aldığınızda bunun fiyatı 2tl ama fiş istersen 2+ bilmem ne olabilir mi?
Fişi ya da faturayı kimse istemiyormuş insanların bir işine yaramıyormuş.. Ee benimde işime yaramıyor.. Sakız bile alsam fiş alıyorum.. ve alacağımda.. sizde sakın ama sakın almamazlık yapmayın...Fişi aldıktan sonra ise yırtıp çöpe atıyorum...
Peki benim çevremdekiler ve onlar gibi binlerce kişi neden çatır çatır vergisini ödüyor..
Neden maaşlardan vergi kesintisi yapılıyor..
Vergisini veren insanların ne suçu ne günahı var..
Canım çok sıkıldı, bu vergi kaçıran işletmecilere özelliklede herşeye vıdı vıdı vıdı kılıf uyduranları tek tek maliyeye şikayet etmeyi düşündüm..
Lütfen ama lütfen ne alırsanız alın fiş ya da fatura isteyin yoksa kayıt dışı ekonomi hiç bir zaman bitmez...
Bu hepimizin vatandaşlık görevi...

Allah korkusu olan insanlar size söylüyorum bu vergi kaçırma olayı bir değil bir çok kul hakkını içinde barındırıyor..
Tabi anlayana...


13 Mayıs 2012 Pazar

Melek Annem

Şahnur diye bi güzel anne var..
Gözleri hafif çekik, sürmeli, uzuun uzun kirpikleri var...
Kızı Kübra ise ona hiç çekmemiş..
Keşke azıcık çekseymiş..
Annesi Şahnur çok hanımefendi..

Ailede, Kayseride, Türkiyede hatta Dünyada onu tanıyıpta sevmeyen kişi yok..
Olurda bu güzel insanı sevmeyen varsa genç yaşında saçları beyazlasın, cildi kırışsın, her yerinde selülit çıksın ;)

Sessiz, sakin, uyumlu, mütevazi bi melek..
Ama pısırık değil..
Hakkını senden benden güzel savunur..
Ben ise car car car konuşurum..
Herşeye bi cevap veririm..
Annem ise susmanın yarattığı asilliği temsil eder..
Nezaketle, hoşgörüyle yaklaşır insanlara..
İnsana huzur verir..
Yanında asla sıkılmazsın...
Misal ben herkesten belli bi süre sonra sıkılırım.. ama annemin yanında günler geçiyor doyamıyorum öyle bi kişilik işte..
Çocuklarla öyle güzel ilgilenirki aklınız almaz..
Çocukları çok önemser, onlara tutamayacağı bi söz asla vermez..
Torunlarının istekleri annem için kanun niteliğindedir.. Onlar yanındaysa dünya durur sadece onlar vardır..
Ve ilginç bi şekilde herkese yetecek kadar çok sevgisi vardır..
Her çocuğunu, her torununu ayrı ayrı sever ama çok sever..
Öyle annemin sevgisi şapur şupur değildir..
Hissettirir..
İçine içine işler o sevgi..
Anne olunca bende böyle olurmuyum şüpheliyim ;)
Başka insanlara da sevgi gözlüğüyle bakar..
Bana hep derki
Gülümsediğinde güzel olmayacak tek bi insan bile yok şu dünyada..
Bakış açısı işte..
Ondan öğreneceğik çok şey var çoook...

Çok sabırlıdır..
Ben ise herşey hokus pokus anında olsun isteyen biriyim.. Sabrın s si yoktur..
Herşeyden olumlu bir fikir, düşünce, ders çıkarır..
Ben ise felaket tellalı gibiyim..
Olumsuz düşünceler, negatiflikler ilk anda aklıma gelir..

Büyük dertlerin olmadığı yerde; küçük dertler dert gibi görünür der..
Hakikaten hepimizin hayatına baktığımızda ufak saçma sapan şeyleri dert ederiz.. Sonrada ben mutsuzum naraları atarız..
Sonra Allah korusun büyük bi problemle karşılaştığımızda anlarız ne kadar boş şeylere kafa yorduğumuzu..

Mutluluk nediri sorguladığım zaman çok oldu..
Gerçek mutluluğun ne demek olduğunu annemden öğrendim..
Gördüğünü görmemezlikten geleceksin, duyduğunu duymamazlıktan geleceksin.. Kısacası bazen kör, bazen sağır olacaksın..
Mutluluğu öyle dışarlarda aramayacaksın..
Bazen minicik bi çocuğun gülüşünde, bazen aile büyüklerimizin sohbetlerinde herşeyden önemlisi kendi ailenle geçirdiğin kaliteli vakitte arayacaksın..
Hayatta kimseden bi beklentimiz olmaması gerektiğini yaşayarak öğretti.. Öğretmesine öğrettide uygularken devreye nefis giriyor.. Tabi ben annem gibi nefsime hakim olabilen biri değilim.. ama deneyerek öğreniyorum galiba..

Biz küçükken akşamları tv izlemezdik sadece 1 program izleme hakkımız vardı.. ve ben şu anda televizyonu çok çok nadir izlerim öyle dizilerden şunlardan bunlardan haberim olmaz..
Tv kotası koymak değil burda önemli olan televizyon akşamları kapanırdı annem çay yapıp hep beraber oturur bizi dinlerdi.. Aile kavramı, birliktelik beraberlik kavramı böyle böyle gelişiyor.. Gerçi benden başkasının konuşmasına fırsat kalmazdı sanırım :)
Hala da aynı şekilde devam ediyor.. Bazen çay, bazen kahve ama mutlaka günlük öyle bi fasıl geçer aramızda.. Hala ben konuşur sabırlı melek annem dinler :)

Annem çok akıllıdır... (Maşşallah diyin)..
Çok pratik düşünür.. Senin benim aklıma gelmeyen şeyleri pratik zekası ile yapar.. Sonundada şok olup bakakalırsın..
Bu arada annem bilgisayarı süper kullanır..
Bilgisayar diyip geçmeyin.. Bizim için kolay çünkü bizim nesil internet ile büyüdü ama onlar için aynı şey söz konusu değil.. ve annem kurs filan almadı kendi kendine karıştırarak öğrendi.. Hemde sıkı bir apple kullanıcısı...
Şimdi ise gazetesini, haberlerini vs internetten takip ediyor..
Bununla da kalmayıp her gün bize faydalı mailler atıyor..

Yurt dışında dünyanın neresine giderse gitsin kendini idare edebilir..
Hemde sıfır kapris :)

Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır lafı çok ama çok doğru.. Annem babamın başarısındaki en önemli görünmeyen güç...
Hayatında daima sevdikleri ve ailesi herşeyden önemlidir..

Ve annemin en sevdiğim özelliği nedir biliyomusunuz?

Herkesin korkup kaçtığı, hareketlerine çeki düzen verdiği, ev yaşantısını ona göre ayarladığı elalem yoktur annemin hayatında..
Elalem için yaşamaz ve çocuklarını da elalem ne der zihniyetiyle strese sokmaz..
Mesela en özel tabakları, çanakları, sofraları bizim için hazırlar, kurar..
Çünkü biz herşeyden önemliyiz..
Çok değerli bişey kırılsa boşver der geçer.. Mala mülke önem vermez.. Bu yüzden hayatı boyunca çok kısmetli olmuş.. Kısmetini, bereketini babama ve ailemize de bulaştırmış..

Cildi bebek gibidir.. Benim cildimle onun cildini kıyaslayamam o denli fark var aramızda.. Bazen kısknaçlıktan çatır çatır çatlıyorum.. Yanında kızı gibi kesinlikle durmuyorum kardeşi gibi duruyorum.. Daha doğrusu öyle söylüyor dışardaki insanlar.. Bende hemen lafı yapıştırıyorum biliyomusun 4 tane torunu var diye :)

Babam çok şanslı çook..
Anneme sahip olduğumuz için bizde çok şanslıyız..
Gerçekten sevgilerin en güzelini, mutlulukların en coşkulusunu, övgülerin en güzelini hakeden bi insan...
Bize sevmenin gücünü, sevilmenin şımarıklılığını, şükretmenin huzurunu, paylaşmanın ferahlığını, boşvermenin hafifliğini ve hepsinden önemlisi gerçek mutluluğun ne demek olduğunu öğretti..

Bi de Pariste ve NewYorkta nerelere gidilir, ne yapılır ondan öğrendim ;)

Eminim bütün annelerin farklı farklı ama bambaşka muhteşem özellikleri vardır..
Herkesin annesi kendine kıymetli..
Ama her birinin ortak özelliği fedakarlık olsa gerek..

Benim düğün hazırlıkları annemin sayesinde toparlandı.. Çok yoruldu.. Çok koşturdu.. Annemin hakkını asla ödeyemem.. Allah binlerce kez ondan razı olsun...

Annemin özelliklerini yazsam inanın milyonlarca sayfa dolar..
Çok farklı bi kişi sanki bu dünyaya ait değil..
Sanki içinden tüm kötü huylar alınmış gibi..
Meleklerin yeryüzündeki sembolü gibi..
Neyse..
Lafı fazla uzatmayayım..
Annemi çok seviyorum..
İyi ki başımızda..
İyi ki annemiz..
İyi ki var..
Bana göre gelmiş geçmiş en muhteşem anne..
Seni seviyorum melek annem..

Anneler günün kutlu olsun :)


 CC :)


Not: Aslında hergün anneler günü bunu tek bir güne indirgemeyi yadırgıyorum ama gördüğümde hoşuma gitti bende Body Shopun anneler günü için hazırladığı kişisel bakım setinden aldım çilekli mis gibi bişey.. Anneme layık değil ama idare etsin artık napak;)








11 Mayıs 2012 Cuma

Bekarlığa Veda Tatili Bölüm 3 ( İrlanda)

İrlanda 4 yıl öncesine kadar hiç ama hiç ilgimi çeken bi ülke değildi..
Üniversiteden yakın arkadaşım Gül bana bi kitap getirmişti..
İsmi Angelinanın Külleriydi...
Bilmiyorum okudunuz mu?
Okumadıysanız şiddetle okumanızı öneriyorum...
Kitap; İrlandada yaşayan bi çocuğun hayat mücadelesini çok tatlı bi diller anlatıyor..
Bazen gözünüzden pıtır pıtır yaş damlıyor, bazen kahkaha atıyorsunuz..
İnsanın içine içine işleyen cinsten...
O kitabı okuduğumdan beri İrlandayı görmek istiyordum...
Sonrasında ise Leap Year diye bi film izledim romantik komedi tadında çok keyifli bi filmdi..
Filmin özelliği İrlandada geçmiş olmasıydı..
İrlandaya gideceğim için inanılmaz heyecanlıydım ama umduğum gibi tatlı bi ülke değildi..
Kasvetli bi yer..
Alkolik çok insan var..
Ortam çok bozuk..
Hani gün ışığında herşey daha pembe görünüyor ama hava karardığında ürkütücü olabiliyor..
İrlandanın birası meşhur..
Guinness birası Guiness rekorlar kitabına adını veren ailenin firması..
Evler genellikle Georgian tarzında yapılmış.. Ben bayıldım..
İrlandada Türkler çok seviliyor..
Bunun nedeni..
İrlandada çok ciddi kıtlık yaşandığı zaman Sultan Abdilmecid 10.000 poundluk yardımparası gönderiyor..
O dönemde İrlandanın tamamı İngilizlere bağlı..
İngiliz Kraliçesi Elisabeth ise 2000 poundluk yardım gönderiyor ve kendisinin 5 katı bir yardımı kabul etmiyorlar..
Neymiş; kimse kraliçeden yüksek yardımda bulunamazmış..
Bizim gönlü geniş sultanımız ( toprağı bol olsun) 1000 poundluk yardım gönderiyor ve buna ilave olarak 3 gemi erzak, yiyecek içeçek gibi şeyler gönderiyor..
Neticede 10.000 pounda tamamlıyor...
İrlanda yapılan bu iyiliği unutamıyor..
Bizi en çok etkileyen şey bi kütüphane oldu..
Dünyanın en büyük tek odalı kütüphanesiymiş..
Yalnızca 1 odadan oluşuyor ve içinde 250.000 kitap var..
Hepside eski..
Kimi 1000 yıllık anıt, kimi 500, 300,200 yıl öncesine ait..
Biz kendi içimizde birbirimizi yiyeduralım, millet tarihine sahip çıkıyor..
Kitaplarını hazine gibi saklıyor..
Kütüphanelerini saray gibi yapıyor...
Bizdeki gibi yanıp kül olmuyor..

Babamın kuş tüylü süper şapkası ile...


Dublinde sokaklar..



35.000 dönümlük araziye kurulmuş muhteşem bir park.. 





Şehri temizlemede kullanılan araç güzeldi ve çok pratik..






St Ann's Kilisesinin terası


Bu gördüğünüz ipler adam asmak için değil çan çalmak için kullanılan ipler..


Çan çalma konusundaki dünyadaki sayılı müzisyenlerden biri yukarda gördüğünüz amcadır.. Çan çalmak bir sanatmış.. Saatlerce, günlerce çalışıyorlarmış.. Guinness rekorlar kitabı için 4saat boyunca çan çalmış ama bildiğimiz şekilde değil özellikli olarak 1 notada hata yapmış ve başvurusu yanmış..


250 kiloluk çanı çalmayı denerken.. tabiki facia sesler çıktı...
Bütün dinler ile alakalı bilgilerin yer aldığı müze...
İslamiyeti çarpıtmadan çok güzel anlatmışlar...


Müzenin kış bahçeli içi


Müze içinde resim çekmek yasak olduğu için sizinle ordaki görselleri paylaşamıyorum ama bana ilginç gelen bu resmi çaktırmadan çektim...




 Çoook eski ve antik bi o kadar modern Trinity Koleji...


Rengarenk binalara bayıldım.. 





Ne Yedik...



Dublinin en güzel ve bol ödüllü Hint Restoranında nefis balıklar yedik... Restoranın ismi Jaipurus diye hatırlıyorum...

 Detaylar...


Muhteşem yüzyılın kralının kitabını baş köşede görmek gurur verici...



Tam benlik bi mağaza...


En sevdiğim ağaç..


Pembe gibi bi renk yok bu dünyada.. Nassı yakışmış..



Zamanında kilise için ölen çocukların anısına yapılmış olan duvar


Bu İrlandada bir simgeymiş.. Yazı bulunmadan önceki dönemden kalma anıtları bulunca inanamamışlar.. Bunları insanlar yapmış olamaz kesin uzaylılar yaptı demişler.. Ve o eski anıtları yapan uzaylının da resmi yukardaki gibi olduğunu düşünmüşler... 




Sokak yıldızları


Kumdan yapılmış köpekler..

Rengarenk Kapılar Beni benden Aldı..

İrlandada çok ciddi alkol tüketimi var özellikle hafta sonları içen içene.. Tabi sarhoş olup eve dönerken evi bulmak mesele oluyor.. Bunun içinde eski zamanlarda renkli kapı kullanarak çözüm bulmuşlar günümüzdede hala devam ediyor.. Ben çok beğendim.. Kapı yapan arkadaşlara duyurulur..











Dublinde Gidilesi Yerler...

Dublinde 2 gece The Westbury Otelde kaldık.. Tavsiye ederim merkezde bi yer..
Dublin küçük yürüyerek gezip dolaşabileceğiniz bi şehir...
O'Connell Street’ten başlayıp Liffey nehri boyunca yürüyerek şehri gezebilirsiniz..
Temple Bar ve Christchurch Katedrallerini görebilirsiniz.. 
Dublin kalesine gidip kaleyi gezebilirsiniz..
Chester Beatty kütüphanesi ve ünlü Trinity koleji de kesinlikle görülmeye değer yerler..
Book of Kells ve Old Library’ye gitmeli oraları görmeli...
 Royal Irish Academy, St Ann's Kilisesi ve National Museum da farklı ve güzel..


10 Mayıs 2012 Perşembe

Bekarlığa Veda Tatili Bölüm 2 ( İskoçya)

İskoçya diyince aklıma gelen şeyler; etek giyen erkekler, Şeker Kız Candy ( ki bildiğim kadarıyla İngiliz yapımı ama hep zihnimde öyle kalmış), şatolar ve göz alabildiğince yeşillik...
Gerçektende tahmin ettiğim gibi bir ülkeyle karşılaştım..
İskoçlar, İngilizlere göre daha misafirperverdi..

Nassı anlatsam...


Hani insanın hayalinde bazı yerler vardır ya gözlerini kapattığında gitmek istediği.. Herşey üstüne üstüne geldiği zaman kaçıp gitmek istediği.. İskoçya işte öyle bi ülke.. 
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş bakmayın böyle söylediğime.. 
Türkiyemi hiç birşeye değişmem...
Hele o aşık olduğum şehir İstanbulu...
ama gel görki işte insan bazen değişik yerler görmek, değişik insanlar tanımak istiyor..
İlk durağımız olan İngiltere güzeldi ancak İskoçya beni çok daha fazla etkiledi.. 
Çok sevdim..
Hava çok soğuktu, dondum..
İskoçyanın kaşmiri meşhurmuş giderseniz mutlaka bi tane kaşmir şal, kazak alın..
Kaşmirin rengini görmeden dokunarak anlayabiliyormuşsunuz..
Onu öğrendik..
Çok güzel şato ve kaleler vardı..
Şehir aynen eski dokusunu korumuş.. 
İskoçyada gezerken kendinizi eski filmlerde gibi hissediyorsunuz..
İskoçyanın kuzay batısında Skye Adasında çok tatlı eski bir malikane, şimdi ise butik otel olarak hizmet veren bi yerde kaldık.. 
Malikanenin sahipleri o bölgenin ünlü bir ailesiymiş, kızları ise dünyaca meşhur bir aşçıymış.. Bize şahane yemekler hazırladılar..
Yedik yedik yedik...
Böyle anlatmaylada çok olmuyor bakın bakalım resimlere..











Claire Macdonaldın ev sahipliği yaptığı otelimiz..












Taht sevgisini sonunda bende Stirling Kalesinde yaşadım...


Edinburgdaki Parlamento Binası.. Bu binaya çok para harcamışlar ama güzel olmamış..

Nerelerde Neler Yedik İçtik...


























Detaylar...



Kadın lavabolarında bulunan 2 pound ile çalışan saç şekillendiriciler hemen hemen her yerde var...


Sokakta yürürken gördüğüm dalmaçyalı kız grubu..


İskoçyada 2 gün boyunca bizimle beraber olan tur rehberimiz Davy Lead.. Bi çok rehberimiz oldu ama Davy çok sıcak kanlıydı kıyafetide oldukça ilgi çekiciydi.. Onu gören herkes resim çektirmek istedi..

Çok meşhur bi inek cinsi facebooku bile var olmayanlara duyurulur :)




Klasik bir İskoç pazarı





Dondurucu soğukların olduğu bir günde 5 kat giyinmiş halim...


İngiliz askerlerine 2 kulak yapan benden başka kişi varmıdır:)