26 Ocak 2012 Perşembe

Akıllı Kadının Hali Bi Başka..

Geçen gün dünyada en sevdiğim kişinin evinde bi ayrıntı gördüm ve sizinle paylaşmak istedim.. Aşağıda resimlerini gördüğünüz şey doğallık isteyenler için süper bişey..

Bu gördüğünüz resimdeki şeyler armut ve elma.. Kışın canınız kuru meyve çekiyorsa ve nerede ve hangi şartlarda kurutulduğu belli olmayan güya organik kuru meyvelerden almak istemiyorsanız kaloriferin üzerinde bu şekilde 1 günde yüzde yüz organik kurutulmuş elma ve armut vs. elde edebilirsiniz.. Hemde çok lezzetli... Tavsiye ederim..

25 Ocak 2012 Çarşamba

Masum bir çocuğun dilinden okul..

Okulum
Sen yokken canım sıkılıyor
Seni çok seviyorum
Okulum keşke benimle yanımda gelsen
Okul seni çok seviyorum
ve seni yaradan Allahı da seviyorum
Okulum
İyiki dünyada varsın
Sen olmasaydın bişey öğrenemezdik
Sen olmasaydın başka birileriyle tanışamazdık
İyi ki varsın Okulum
( yazan ilkokul 2. sınıf öğrencisi Ahmet Efe)


Yukardaki yazıyı okuyunca aldı beni bi gülme.. Düşünüyorum okul bizim içinde öyleydi.. ama zamanla içimizdeki o masumiyeti saflığı kaybettik.. Okul mu off yine mi diyoruz oysaki Ahmet Efe nin yaşında bizlerde öyleydik öğretmenlerimiz bizim canımızdı rol modelimizdi dünyada en sevdiğimiz kişiydi.. Ne oldu da yitirdik bu masumiyeti.. Bıktık sanırım  oku oku.. Ezber ezber.. Sınav sınav.. Stres sıkıntı.. Şimdi düşünüyorum ilk okul günlerimi, sıra arkadaşlarımı, tenefüsleri cidden çok güzel günlerdi.. ama o günlere yeniden dönmek istermisin deseler asla derim ;) 

Beklentiler..

Yaşamla ilişkili beklentilerimiz var. Kimi beklentileri yarına kimi beklentileri ise insanlara yüklüyoruz. Yarından iyi olmasını, bolluk, bereket, sevgi,sağlık içinde olmasını istiyoruz. İnsanlardan da bizi sevmelerini, tercih etmelerini, kabul etmelerini, taktir etmelerini, aralarına almalarını bekliyoruz. Ya da başka bir deyişle verdiklerimizin karşılığını almayı bekliyoruz. Alamadığımız zamanlarda Beklentilerimizi karşılayamamış oluyoruz. Veriyoruz ama alamıyoruz.
Verdiğimizde bir sorun olmadığını düşünüyor, kalpten veriyorsak sorun nerede olabilir? Yoksa kalpten verdiğimizi söylerken mi yanılıyoruz?
İlk vermeğe başladığımızda beklentilerimiz kendiliğinden oluşuyor. Verirken altına koyduğumuz her ne ise onun geri dönmesini bekliyoruz. Beklentilerin gizemli bir yanı var. Beklenti içinde olduğumuzu verirken anlamıyoruz. Gerçekten istediğimiz için verdiğimizi, altına başka bir duyguyu gizlemeden karşıya ilettiğimizi düşünüyoruz verirken. Ama geri gelmediğinde fark ediyoruz ki beklermişiz. Yüreğimizde sıkıntı  o zaman başlıyor ve karşı tarafı suçlamaya başlıyoruz. Suçladığımız özneler hep başkaları yaşam, sevgililer, dostlar, hayat şartları,ülke ekonomisi ve liste uzayıp gidiyor.
Bir tek kişiye bakmayı unutuyoruz genelde… Kendimiz… Verdiğimin altına hangi duyguyu koydum ki bana ektiğim tohum meyve olarak bu üzüntüyü verdi?
Ben hangi yönümü karşı taraf üzerinden tatmin etmeğe, doldurmağa çalıştım?
Beklenti, kendi içimde olmayan duygunun diğeri tarafından doldurulmasını istemektir.
Beklenti oluşturduğum durumlarda kendimde varolmayanı, tamamlamadıklarımı Başkalarının vermesini ve tamamlamasını istiyorum. Dostlarımı seviyorum.Onlar tarafından sevilmeyi de istiyorum. Fakat hiç beklemediğim bir anda en sevdiğim dostum bana en yapılmayacak olanı yapıyor. Halbuki o kadar da sevmiş ve verici davranmıştım. Karşılığında beklediğim de bu değildi. Bu davranışı hak etmediğimi düşünüyorum. Fakat kaçırdığım bir nokta var ki dostuma sevgimi verirken altına korkularımı, endişelerimi “fakında olmadan” yerleştirdim. Verirken daha fazla sevsin, sevdiğimin karşılığını alayım diye verdim. Ya da patronuma gülümsememi verirken beni fark etsin ve taktir etsin diye verdim. Ve bunu gülümseme gibi iyi bir davranış üzerinden yaptım.
Gerçekten iyi bir şey vermiş olsaydım karşılığında “beklemediğim” bir durumla karşılaşır mıydım?  Demek ki iyi olduğunu sandığımın içine,altına,üstüne bir yerine başka bir duygu yerleştiriyorum. Bu duygunun içimde eksik olmasından dolayı bunu karşı tarafın doldurmasını bekliyorum.  Ben gerçekten kendimi taktir etseydim acaba patronuma altında başka bir şey olan bir gülümseme yerine gerçekten içten bir gülümseme vermez miydim? Ya da dostlarıma  da aynı şekilde…
Özellikle emek verilerek yapıldığı sanılan ilişkiler içinde karşılaşılan beklentiler doyurulmadığı zaman küskünlüklere, kızgınlıklara ve ayrılıklara sebep olmaktadır. Aslında emeği harcayanın fark etmediği, harcadığını iddia ettiği emeğinin altına başka duyguları, korkuları da koymuş olduğudur. Yalnız kalmaktan korkan biri yalnız kalmamak için insanlara emek harcayacak sürekli insanları etrafında tutmaya çalışacaktır. Burada en çok sorulan soru “kimseye sevgimizi ifade etmeyeceğiz, hediyeler almayacağız, onlar için Bir şey yapmayacak mıyız “sorusudur. İnsanlara verileni bir süre sonra ya da yeri ve zamanı geldiğinde geri alamamaktan şikayet ediyorsanız zaten verirken sevgi ile değil beklenti ile vermişsinizdir.
Beklentisiz yaşamaktan kasıt kimse ile iletişimde olmamak ya da başımızı öne eğerek “beklemiyormuş” gibi yapmak değil. Beklentimizi oluşturan verdiklerimizin, altına başka duygu ve korkular koyup koymadığımızı fark ederek onlarsız vermektir. O taktirde zaten beklenti gelişmeyecektir. Beklentilerimiz, korkularımızın bize hazırladığı farkındalık istasyonları. O durakta durup da yaptığımızı fark edersek o zaman beklentiden de kurtulmuş, vermek istediğimizi altına sevgiden başka bir şey koymadan vermiş   oluyoruz.
Gelecekten Beklenti
Beklentilerim neler? İnsanlardan verdiklerimizin karşılığı olarak beklentilerimiz olduğu kadar önemli beklenti kaynaklarımızdan bir tanesi de gelecek… Gelecekten beklentiler bizi “şu anımızdan” alıkoyarak geleceğe bağlıyor ama şu anı kaçırınca geleceği bütünüyle kaçırmış oluyoruz. Şu anda yaşadığım korkular bedenlenerek geleceğimdeki olayları yaratıyor. Amaç ne?… Gene… Fark etmek. Merkezimizi şu andan çıkarıp geleceğe koyduğumuz zaman önüne bakmadan yürüyen adam gibi önümüzdeki taştan dolayı düşüyoruz.
Daha taş uzaktayken geldiğini görsek de önümüze bakmadığımız için önümüze geldiğinde bizi  düşürüyor gene de. Dolayısıyla gelecekten beklenti şu anımızı ve yaşantımızı kilitliyor.Yarattığımın farkında olmadığım korkularım, benim gelecek zaman birimin deki “anımın ” içinde yaratılmış olarak yer alıyor ve beni düşürüyor. Gelecekten beklentiyi nasıl kaldırabilirim? Sağlıklı bir şey mi? Gelecekten beklentilerimi Kaldırabilmek için kontrol mekanizması üzerinde durmam gerekiyor. Kontrol etmeğe Alışık insan geleceği kontrol etmeğe harcadığı enerji karşısında yorgun ve bezgin düşüyor. Beklentim olduğu için geleceği kontrol etmeğe çalışıyorum. Kontrol etmeğe Çalıştıklarım da hayatıma heyecan, endişe, korku olarak giriyor. Hayatı ve nasıl akması gerektiğini kontrol ettiğim sürece beklentilerimi de kontrol ediyorum.
Peki o zaman ne yapmalı? Her şeyi oluruna bırakmalı ve kayık nereye giderse Hayrıma olduğuna mı inanmalı? Bunun da cevabı çok yanlış yerlere gitti bugüne kadar. Teslim olmak, kabul etmek hep böyle anlaşıldı. Teslim olmak önünüze “öğren” diye olayları sıralayan sistemi “görmezden gelmek,katlanmak” demek değildir. Akıntının yönünde bir problem var ve sizi iyi olmayan, dolayısıyla fark etmeniz gereken bir yere  doğru Sürüklüyorsa orada eylemsiz kalmak teslimiyet değildir. Teslimiyet, huzurun içinde var olan bir duygu. Teslimiyet, huzur kişinin merkezinden taşındığında isyan,küskünlük,kaçış duygularını yaratan sebepleri anlamağa çalışma, farkına varmak adına yaşanan bu duyguları sürdürerek akıntıya karşı kürek çekmemek için eylemsiz kalmaktır. Bu durumda hayatın akışını bozan sebeplere bakmakta fayda vardır. O zaman hayatın akışının kontrol edilmesine gerek kalmayacaktır.
Neyi ve neden istediğini net bir şekilde bilen zaten zihninde olanı yaratacaktır. Zihninde ne olduğunu bilmediği, fark etmediği zaman,fark etmediği biliş kendini bedenleyerek olay ya da daha genel deyişiyle deneyim olarak karşısına çıkacaktır. Genelde kontrol da bu aşamada başlar. Sistem zihindeki bilgiyi yaratarak fark etmeni sağlayacak olayları arka arkaya sıralar. Kontrol edilmesi gereken olmuş olaylar değil, onları oldurtan zihnin bilişlerini fark etmektir.  O zaman son olarak şöyle bir çıkarıma daha gidebiliriz. Zihnimizde ne olduğunu bilmediğimiz ve olanların da olmasını istemediğimiz için, diğerinin, “iyi olanın olması için” beklentilerimiz var. Beklentilerimizin içinde de umutsuzluk, kırgınlık, korkular ve endişeler var. Bir yanımız kendini biliyor. Bunları kapatmak için de insanlara verici olmaya çalı şıyor. Veriyor ki içimizde “ne olmadığını ” kapatıp sorun yokmuş gibi yapabilelim. Hatta onların da dikkatini başka tarafa çekerek içimizde olmayanı görmemelerini sağlayabilelim. Zihnimizin içinde unutulmak, sevilmemek kabul görmemek gibi korkular olduğu sürece yaratacaklarımızın da içinde olmayacak mı?
Korkularımız beklentilerimizi yarattığı gibi beklentilerimiz de korkularımızı besliyor. Kapatmaya çalışarak sadece vakit kaybediyoruz ve yanan ateşi odunla besliyoruz.
Beklentilerinizi rafa kaldırın demiyorum.Beklentinizin oluşmasına sebep olan korkunuzla yüzleşin ve onları rafa kaldırın. İçinizdeki bekleyen,beklenti Yaratan korkuların kodunu değiştirin. O zaman siz ve hayatınız değişmiş olacak. Düşünün ki birine bir şey verirken sadece sevgi ile ya da gerçekten vermek istediğiniz için veriyorsunuz. O zaman zaten onun geri dönmemesinin imkanı yok.  Dönmesi için beklen ti yaratmanıza sebep kalmıyor. O zaman doğanın yasası işliyor. Ne ekersen onu biçersin… 
( Hakan Şenkayanın yazısıdır)

14 Ocak 2012 Cumartesi

Acının Gizlediği Armağan!!!

Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi.

Adam ilk günler kendisini kurtarmasını için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden…

Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.
Günler hep aynı şekilde geçiyordu.
Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu.
Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü. Duman, dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu.

Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. "Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti.

Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı!

Bitkin adam kendisini kurtaranlara sordu;

"Benim burada olduğumu nasıl anladınız?"

Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı:

"Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"

Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de… İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor. Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor. Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor. İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor.

Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi, yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında…

Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu. Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmek…


(Her Acı Bir Öğretmendir...)ben bu sözü çok severim bu hikayede onu vurguluyo bence ders verici ve şükrü artırıcı bir hikaye....şükrünüz bol olsun...

10 Ocak 2012 Salı

Klasik ama Anlamlı



Genc bir cift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine tasinmislar. Sabah kahvalti yaparlarken, komsu da camasirlari asiyormus. Kadin kocasina ' Bak, camasirlari yeterince temiz degil, camasir yikamayi bilmiyor, belki de dogru sabunu kullanmiyor.' demis. Kocasi ona bakmis, hicbir sey soylememis, kahvaltisina devam etmis. Kadin, komsusunun camasir astigini gordugu her sabah ayni yorumu yapmaya devam etmis. 
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komsusunun camasirlarinin tertemiz oldugunu goren kadin cok sasirmis 'Bak' demis kocasina ' Camasir yikamayi ogrendi sonunda, merak ediyorum, kim ogretti acaba ?' 
'Ben bu sabah biraz erken kalkip penceremizi sildim' diye cevap vermis kocasi. 
Hayat boyle degil midir ? 
Baskalarini izlerken gorduklerimiz, baktigimiz pencerenin ne kadar temiz olduguna baglidir. Birini elestirmeden ve hemen yargilamaya davranmadan once zihin durumumuza bakmak ve 'iyi' olani gormeye hazir olup olmadigimizi farketmek guzel bir fikir olabilir ...

Zamane Kahvesindeki İlginç ve Sevimli Detaylar..


Zamane Kahvesinden daha önce bahsetmiştim.. 4 hafta boyunca her cumartesi projemiz için oraya gittik.. Projemiz Red Bullun pazarlama iletişimi ile ilgiliydi.. Zamane Kahvesiyle bi ilgisi yoktu, ancak biz o mekanda kendimizi çok iyi hissettiğimiz için orayı tercih ettik ve mekan ile aramızda duygusal bi bağ oluştu.. Projeyi bitirdik nerdeyse 1 ay geçti ama ben Bağdat Caddesine her gittiğimde oraya muhakkak uğrayıp güzel çaylarından içiyorum.. Aşağıda, Zamane Kahvesinde gördüğüm bazı ilginç detayları sizinle paylaşmak istedim..