27 Şubat 2012 Pazartesi

Doğum günüm..

Çocukluğumdan beri her yıl doğum günüm yaklaştıkça bende geri sayıma başlarım.. Mübarek 3 aylara girdik ;) Kutsal 1 aydayız gibi.. Etrafımdaki herkesede bunu hatırlatırım.. Doğum günüme şu kadar gün var ne yapacağınızı düşünün diye ;) Bu yüzden hayatım boyunca kimse bana süpriz doğum günü yapamadı.. ama bu yıl herşey tersine döndü ;) 4 tane süpriz doğum günü yaptılar ve her biri de birbirinden güzeldi.. Beklemediğim anlarda beni mutlu ettiler.. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.. ve beni doğumgünümde arayan msj atan ve yanımda bulunan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum.. iyi ki varsınız.. hayat sizinle güzel..






25 Şubat 2012 Cumartesi

Güzel bi site... Bakmadan, okumadan geçmeyin..


iboydak


Günün birinde arkamda kaldı mı bir İz dİye düşündüğümde…




Merhaba, http://ilyasboydak.com  adresine bakmanızı mutlaka öneririm.. İçinde çok güzel yazılar, sözler var... Bazen unuttuğumuz şeyleri hatırlatacak nitelikte..
Hatta bi örneğini aşağıda sizinle paylaşıyorum..
Sevgiler
Kubra






Neyi bilmediğinizi biliyor musunuz?

Bu aralar çok hoşuma giden bir söylem var girişimciler arasında “know what you don’t know – neyi bilmediğini bil”. Bu söylemi iyi anlayan bir insan hem yapmaya çalışıpta başarılı olamadığı gereksiz uğraşlardan kurtulmuş olabilir, hem de bilmediğini iyi yapan birinden yardım alarak iş yaparken sorunları kolay çözebilir.
Özellikle iş hayatında başarılı olmuş bir çok patron bir zaman sonra neyi bilmediğini bilmemeye başladığı için doğruları görememeye kendi düşündüğünün hep doğru olduğunu düşünmeye başlıyor.
benden bilmediğim bir kaç iç rahatlatıcı itiraf:
dile karşı kabiliyetsizim ve dil öğrenmeyi başaramıyorum
fotoğrafçılık kabiliyetim vasatın üzerine çıkmıyor ne kadar denesemde, hem de bakmak çekmekten daha çok keyif veriyor
kendim bir şey oluşturamıyorum ancak bir yerlerden alıntıyı çevirebiliyorum (hibrit düşünürüm)

http://ilyasboydak.com/

20 Şubat 2012 Pazartesi

Schopenhauer'ın kirpileri

Alman filozof Schopenhauer, insan ilişkileri hakkındaki görüşlerini çok güzel bir metaforla, kirpilerin hikayesi ile anlatır .
Soğuk bir kış günü kirpiler ısınmak için bir araya toplanır.
Ama kısa bir süre sonra okları ile birbirlerini yaraladıklarını görüp ayrılmak zorunda kalırlar. Isınma ihtiyaçları onları tekrar bir araya gelmeye zorlar fakat okları ile canları yanan kirpiler yan yana duramaz, yeniden ayrılırlar. Ta ki dondurucu soğuktan dirençleri kırılana kadar.. Bu ayrılıp birleşme dansı, birbirlerine zarar vermeden yaklaşabilecekleri mesafeyi bulana kadar devam eder.

Biz insanlar da kirpilere benzeriz der Schopenhauer, sevgi ve yakınlık için birbirimize sokuluruz, fakat bu buluşma can yakar, hemen ardından mahremiyetimize döneriz. Ancak bu kez de soğuk gecede üşür, yalnız kalırız ve tekrar yakınlaşmak isteriz. Hayatın tek düzeliğinden kaçıp insanların arasına sığınmak için birleşme ve insanların dayanılmaz hatalarının verdiği acıdan kendimizi korumak için uzaklaşma ihtiyacı birbirini takip eder.
Kirpiler gibi, yara almadan bir arada kalmak için uygun olan mesafeyi ayarlamamızı önerir ünlü filozof.
Sadece kendi beden ısısını yani içsel gücünü koruyanların diğerleri ile arasındaki güvenli mesafeyi bulabileceğini ve zehirli oklarla yaralanmaktan kurtulabileceğini söyler.

Yalıtılmış bir yaşam sürmeyi değil ama kendi sıcaklığımızı yaratarak, kendi insanlığımızla, kendi varlığımızı onurlandırarak o kritik, sadece bize özel alanı doldurmamızı, sınırlarımızı korumamızı öğütler.
Bir kaçıp bir dönüşlerimizi normalleştiriyor Schopenhauer.
‘Ne senle ne de sensiz’ oluşlarımız, terkedilişlerimiz, yalnız kalışlarımız, uzlaşmazlıklarımız sanki yeni bir anlam kazanıyor .

Ve düşündürüyor..
Kimlerin oklarıyla canımız yanıyor? Oklarımızla kimleri yaralıyoruz ? Ne zaman fazla yakınlaşıyor, ne zaman uzaklara kaçıyoruz? Kendimizden, kişisel sınırlarımızdan nerelerde feragat ediyoruz? 


En önemlisi de..
İki iğne arası mesafeyi koruyabilmek için ne gerekiyor? 

(Radikal Gazetesi yazarı Tuğba Kıraç ın  19. 02. 2012 tarihli yazısıdır.)