6 Temmuz 2012 Cuma

Sevdiklerimize Verdiğimiz Rahatsızlık İçin Özür Dileriz

Elif Şafak ve yazıları beni benden alıyor..
Bazen kendime bile söyleyemediğim ne olduğunu tanımlayamadığım düşünceleri kendisi muhteşem bir dille kaleme alıyor..
Son kitabı Şemspareyi görür görmez aldım..
Kitapta yazarın sevilen yazıları bulunuyor..
Yani anlayacağınız hazırlardan oluşan bir kitap olmuş yeni bir hikaye değil ama güzel tarafı Elif Şafağın en güzel yazılarını toplamışlar bu da bizim için güzel..
Kitabı okurken altını çize çize okuyorum..
Bittikten sonra sevdiğim sözleri, yazıları fikirleri hem sizinle paylaşacağım hemde Kitap Kulübüne göndereceğim..
Bu arada Kitap Kulübüne ara ara bakmanızı ve okuduğunuz kitapların özetini, bilgilerini oraya göndermenizi öneririm.. 
Aşağıda sizinle paylaşacağım yazıyı daha önce annem bize mail atmıştı o zaman çok beğenmiştim şimdi de Şemsparede yeniden görünce hemen eklemek istedim.. Çünkü gerçekten çok güzel.. 

Sevdiklerimize Verdiğimiz Rahatsızlık İçin Özür Dileriz

İnsan vardır , yüzü güler , gönlü cömert , ufku geniş; onunla oturdukça oturmak istersiniz; muhabbetinden keyif ve feyiz alır , ilham bulur , farkında bile olmadan ne çok şey öğrenirsiniz. Yanından kalktığınızda az buçuk değişmiş , zenginleşmiş olarak yolunuza gidersiniz. Hafiflemiş olarak , rüzgârda tüy gibi. İçinizde bir gonca gül açılır , katmer katmer renklenir. Elinizde olmadan hayata gülümsersiniz. Gene görmek istersiniz o kişiyi , ilk fırsatta yeniden buluşmak. 
Sohbetine doyamaz , ruhunun dibini bulamazsınız , öylesine derin. Bir saklı cevherdir , ilk bakışta belli olmayan. Uçsuz bucaksız bir denizdir kıyılarına varılmayan. O kadar azdır ki böyleleri , bulunca ömür boyu dostluğunun ipini bırakmak istemez , kıymetini bilirsiniz; güzelliği arayan bir mürit gibi , muhabbete susamış bir münzevi gibi , ateşe meyyal pervane gibi etrafında incecik çemberler çizersiniz.
Dostlukla, hayranlıkla... 
İnsan vardır, kem bakar, ağılı konuşur, habire şikâyet yahut hakaret veya dedikodu halindedir; karalamayı sever, başkasına leke çalmaktan kendine payeler biçer; kimseyi beğenmez, kendinden gayri; hiçbir yeniliği, farklılığı tasvip etmez; ayaklı sirke küpü, diken diken her sözü; dudaklarının ve gözlerinin etrafında senelerdir surat asmaktan, fesat bakmaktan oluşmuş çizgiler taşır lakin bilmez; köşe bucak kaçmak istersiniz böylesinin gölgesinden bile.

Ne var ki bazen o insan patronunuzdur. Ya da öğretmeniniz. Kapı komşunuzdur veya çalışma arkadaşınız yahut ağabeyiniz. Hemen her gün görmek zorunda kaldığınız biridir. Belki de babanız ya da kayınvalideniz. Belki biricik eşiniz. Vaktiyle ne çok severek evlendiğiniz ama zamanla kalben, zihnen, ruhen ayrı düştüğünüz; gene de bir türlü yüzleşemediğiniz, dürüstçe eleştirmediğiniz... Tavsamaya yüz tutmuş bir ateş gibi kendi kendine tüten bir ilişki. Ne uzaklaşabilir ne katlanabilirsiniz. Ne olduğu gibi sevebilir ne hepten vazgeçebilirsiniz.
Derken ondaki irin usul usul size de sirayet eder. Damla damla akar ruhunuza. Kangrendir ya olumsuz enerji, hızla yayılır, sinsice; bir sağlam uzuvdan bir başkasına sıçrar, bir insandan berikine. Bir de bakarsınız ki aynen onun gibi konuşmakta, onun gibi meselelere yaklaşmaktasınız. İçinizde neşe kalmamış, solmuş gitmiş o terütaze bahar. Bir kuru ayaza kesmiş benliğiniz.

Siz de tıpkı onun gibi şikâyet halindesiniz, yüzünüzde benzer çizgiler. Merak edersiniz: “Ben ne vakit böyle oldum. Hangi dönemeçte yitirdim inancımı, iyimserliğimi, cesaretimi, girişkenliğimi? Ben ne zaman vazgeçtim aşktan ve aşkı aramaktan? İçsel yolculuklardan? Değişimden? Öğrenmekten? Büyümekten? Sahi ne zaman?”
Hiç düşünür müyüz etrafımızdaki, en yakınımızdaki insanların enerjisi bizi nasıl etkiliyor? Günbegün, aybeay, senebesene... Yahut tersine çevirelim soruyu: Bizdeki olumsuzluklar acaba onları nasıl etkiliyor? Sevdiklerimize verdiğimiz zararın bilincinde miyiz? Keşke ara ara kapsamlı bir tadilata girişsek benliğimizde. Keşke daha fazla ertelemeden ve samimiyetle bakabilsek içimize. Oradaki yanlışları, lüzumsuz hırsları, kabuk tutmuş yaraları, tamahkârlıkları tek tek bulup ayıklayabilsek.

Bir tabela assak: “Sevdiklerime verdiğim zarar için özür diliyorum. Şu anda tadilat halindeyim, yenileniyorum...” Köhne binalar bile gençleşirken, kurumuş otlar bile tazelenirken, gerekli özen ve emekle şu hayatta her şey yenilenirken, insan nasıl değişmez, değişemez?

Bir süredir romanların yanı sıra nöroloji alanında çalışmalar yapan bilim adamlarının kitaplarını okuyorum. Kafayı fena halde taktığım, okudukça keyif aldığım isimler var. Mesela V.S.Ra machandran. Biz şimdiye kadar bilim ile mistisizmin birbirine taban tabana zıt olduğuna inandık ya, Ramachandran bu ikisinin pekâlâ kesişebileceğini söyleyen sıradışı seslerden.

Uzun yıllardır Amerika’da yaşayan, ödüller almış bir bilim adamı. Alanında önemli başarılara imza atmış. Aynı zamanda Hint asıllı ve ruhaniyete, maneviyata, mistisizme açık bir damarı var. Çalışmalarında şaşırtıcı biçimde bilimin akılcı, gözlemci, pozitivizme dayalı birikimiyle tasavvufun insanlığı birbirine bağlı gören felsefesini buluşturmakta.

Ramachandran kolları ya da bacakları kesilmiş insanlarla yakından çalışıyor. Bu tür hastaların kaybettikleri uzuvlarının ağrısını hissetmeye devam etmeleri, yani bir hayali sancı çekmeleri bilim dünyasının hâlâ çözemediği bir muamma. Olmayan kolunuz sızlıyor mesela, ne ilaçla ne terapiyle geçiyor. Ramachandran’ın anlattığı ilginç bir örnek var. Kesik eli kaşınan hastanın yanında şayet sağlam bir kişi kendi elini usulca kaşırsa, o hastanın kaşıntısı geçiyor. Zira senkronize hallerimiz. Zira enerji ağlarıyla birbirimizi etkilemekteyiz habire. Bilsek de bilmesek de...



P.S:Ben yapı itibariyle pozitif biriyim, ama bazen öyle insanlarla beraber oluyorumki içindeki zehri döküp tüm enerjimi alıyorlar.. Hepinizin etrafında var böyleleri.. Bu tarz insanları hissettiğiniz anda ortamdan uzaklaşın ya da illaki görüşmeniz gerekiyorsa alıcılarınızı tamamen kapatıp o insan konuşurken dinlemeyin.. Ben öyle yapıyorum bazen :) Çünkü bu tarz insanlar sizin ne söylediğinizle veya ne düşündüğünüzle ilgilenmez.. Tek istedikleri içindeki zehri kusup rahatlamak.. Siz dinlemeseniz bile emin olun farkına varmayacaktır..
Olaya bir diğer pencereden baktığımda bende sevdiklerime zaman zaman zarar veriyorum.. İşin en sinir bozucu tarafıda insan en çok sevdiklerini istemeden de olsa üzüyor.. Bizi zehirleyen, tüm negatif enerjisini boşaltan kişilere zarar vermekten çekiniyoruz ama bizi canı yapan, herşeyi yapan insanları acımasızca eleştiriyoruz, trip atıyoruz, tersliyoruz.. Sizi bilmem ama ben malesef ara ara yapıyorum.. Bu bi kaç haftadır bende tadilattayım:) gerçekten zihnen yenileniyorum ve sorguluyorum zaman zaman yaptığım hataları.. Öz eleştiri yapıyorum sık sık kendime.. Çok acımasız davranmıyorum kendime ama çokta yüz vermiyorum.. Sevdiklerim size verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür diliyorum.. 



Hiç yorum yok: